BİR MAGAZİN YAZISI
Her taraf yangın yeriyken, bizim mahallenin güllük gülistanlık olması mümkün değildi zaten,
Olmadı da.
Mahalle kavramına dikkat...
İçten dışa, özelden genele...
Tanrı bizi sınıyor,
Hem de çok fena...
Rusya Ukrayna'ya saldırdı bu gün.
Doğumuz sıkıntılıydı yıllardır,
Güneyimiz ateş çemberi...
Kırım'ı gasp ederek fişeği ateşlemişti Rusya ya, üç maymunu oynayınca biz, şimdi gözümüze soktu son Çar Putin,
Kuzeyi kana buladı.
Ama bundan bahsetmeyeceğim bu gün.
Hele bir iki okuma daha yapalım ondan sonra...
Bu günkü mevzu biraz magazin kokulu.
Ülkücülüğün magazini mi olur dediğini duyar gibiyim.
Elbette olmaz-
DI.
Yeni dünya düzeninde magazini yapılmayan ne kaldı ki, Ülkücülüğün de yapılmasın.
Ne demişti şair:
"Bütün renkler hızla kirleniyordu
Birinciliği beyaza verdiler."
Bu kabilden okuyun,
Okuduğunuzun üstüne iki dakika düşünün,
Olurunu olmazını bilahare tartışalım.
Cemaziyelevveli bize karanlık...
Bana en azından...
Kendimi bildim bileli bu hareketin bir yerlerindeyim.
Bir yer dediysem öyle ahım şahım değil.
Ocakta çay dağıtmışımdır bir gün,
Bir gün parti mitinginde ses tellerim cartayı çekinceye kadar haykırmışımdır:
"HAK, HUKUK, ADALET - MİLLİYETÇİ HAREKET" diye,
Başka bir gün, kimseyi bulamayınca Ocak'taki çocuklar:
"Gel, anlat " demişlerdir, gidip bir şeyler anlatmışımdır bu hareketle ilgili
Hiçbirini yapmadığım gün, heceleyerek de olsa, iki satır okumuşumdur bu harekete dair.
O zamanlar, okuduklarımın içinde - gazete, dergi veya kitap- hiç rastlamamıştım Metin Özkan imzasına.
Sonra bir gün televizyon kanalları arasında gezinti yaparken (Gençler buna zapping ya da zap yapmak diyor,) onu gördüm.
Yüzünde bir ışık vardı ama nur muydu, yoksa sürdüğü kremlerin ışığa ayna vazifesi yapmasından mı seçemedim.
Keldi aslında ama saçı vardı, bilemedim.
"Adamın ağzını yırtarım!"diye kükredi kameralara bakıp, tuhafsadım.
Kim bu diye sordum oğluma:
"Genel Başkanın basın danışmanı" deyince utandım.
Bizim oralarda "Ağzını yırtarım" bir kavga cümlesiydi ama eril değil dişil bir cümleydi. Yeni neslin efemine dediği türden.
Bir erkek böyle bir cümle kurmazdı,
Hele bir Ülkücü...
Yadırgadım.
Nihal ATSIZ Hocaya Nihat dediğinde bitmişti benim için ama o, Yusufiye'yi Artvin Yusufeli zannederek tüy dikmeyi ihmal etmedi.
Hem niye dikmesindi, koca genel başkan danışmanıydı, bizcileyin marabalardan mı çekinecekti?
Kimse de bir şey demedi zaten.
Onu hiç sevmemiştim ama yüzünü görünce kanal değiştirme adetim Cemal Enginyurt'la olan tartışmasından sonra ortaya çıktı.
Allah var, MHP'de iken bir şeye saymazdık Cemali.
O da kendisini saydırmak derdinde değildi zaten.
Genel Merkezin kabadayılığını yapardı hakkıyla, adam döver, küfrederdi.
Ama bu hareket için yatmışlığı vardı mapus damında,
Eziyet görmüşlüğü...
Kaçak günleri...
Partiden ayrıldıktan sonra dili çözüldü adamın. Hani neredeyse hatip diyesi geliyor insanın.
İşte bir televizyon kanalında tartışırken Cemal Enginyurt'la bu Metin.
Belki de rakibine galebe çalmak için: " Ben, bedel ödedim" cümlesine karşılık Cemal'in, "Bana ne!" dedi Metin Özkan yayvan yayvan. Ne'nin sonundaki e'yi bir yayışı vardı ki...
İşte bu Metin Özkan, geçim sıkıntısı yaşamaya başlamış Allahuâlem.
Genel Merkezden aldığı zaten üç kuruş,
İki kuruş çalıştığı televizyon kanalından,
Hadi bir kuruş da gazeteden.
Evlad ü ıyal ekmek bekler evde.
Çocuğu "Süt der, hanımı "Tuz ".
Hangi erkeğin içi etmez ki cız.
Çalıştığı kurum devlet teşebbüsü değil ki ayın on beşi deyince hesabında görsün parayı.
Özel teşebbüs bir nevi,
Biri hepten özel şirket.
Bu aralar, maaşlar da zamanında yatmıyorsa...
"Programdan çıkınca çocuklar açız dediler.
Ben de yemeğe götürdüm genç Bozkurtları. Talihsizliğe bakın ki aceleyle çıkınca, evde unutmuşum cüzdanı.
Temsil ettiği makamı kullanıp yediğini içtiğini ödemiyor demesin kimse,
Harekete halel gelmesin diye kendimi feda ettim" dese,
Postmodern militanlık örneği deyip kutsayacağız belki adamı,
İki de göz yaşı dökecek yüreği daha yufka olanlarımız.
Televizyondaki jargonuna mütenasip, yayarak ağzını,
"Yolsuzdum ulan.
Kadında da dolar tomarla.
Açık bırakmasaydı çantasını, bana ne?
Hem dolarını aldığım şikayet etmiyorsa, sana ne?" deyip çemkirse yüzümüze.
Kınardık,
Belki iki kelam söverdik.
Sonra bırakırdık yakasını,
Sahibi var bize ne, der
Bu mevzuda da nisyan ile malul olacağımız günü beklerdik.
O da üç ay sonra arz-ı endam ile televizyonlarda, kaldığı yerden devam ederdi kahramanlığına.
En doğrusu, nadim olan bir yüzle çıkıp, şeytana uydum, deseydi
İşte boynum işte kılıç
Verilsin hakkımda hüküm deseydi
Bakmayın düşman karşısındaki Hamza heybetimize,
Yüreğimiz yufkadır bizim Türk'üm, Müslüman'ım diyen herkese.
Salma salar Ocaklarda, borcunu öderdik Metin'in.
Artanı da harçlık diye cüzdanına sıkıştırırdık.
Ama ne yaptı Metin?
Körle yattı şaşı kalktı ya
Unutup hâlâ çift de olsa gördüğünü, kör gibi davrandı.
Bir dayılandı ki sanırsın Çakıcı Efe.
Montaj dedi,
İftira dedi,
Beni susturmak için yapılmış bir komplo demeye getirdi.
Hatta satır aralarını okuyanlar oradan dış güçleri bile çıkarttı.
Bütün politik hırsızların kullandığı cümleleri kullandı ya yemedi
Sadece ben değil, kimse yemedi.
Çünkü o politikacı değil, gazeteciydi (!).
Haliyle bu cümleler inun ağzında bile iğretiydi.
Şimdi, mezarında ters dönmüştür İlhan DARENDELİOĞLU,
Sağdan sola, yukarıdan aşağıya Türk düşmanı olan cümle yaratığın kinini kazandığına mı yanıyordur Necdet SEVİNÇ, bu kimliğin düştüğü duruma mı?
Bu hareketin sırtından para değil de kurşun yediği için çok daha bahtiyar mıdır Kemal Fedai COŞKUNER?
Doluya koyuyorum almıyor,
Boşa koyuyorum dolmuyor.
Kimse de bir şey demiyor.
Biz eskide kaldık, yenileyemedik bir türlü kendimizi
Modern zamanların Ülkücülüğü bu herhal.
Pislik paçamızdan akıyor
Kimse de demiyor ki YETER!